-
1 değerli olmak
v. be of value to -
2 değerli olmak
to be of value -
3 valeur
-
4 be of value to
v. değeri olmak, değerli olmak -
5 be of value to
v. değeri olmak, değerli olmak -
6 цениться
değer verilmek* * *değer verilmek, değerli olmak -
7 valoir
Iv i1 coûter -etmek, -değerinde olmak◊Ce tableau vaut 5000 euros. — Bu resim 5000 euro değerinde.
◊Cet objet vaut cher. — Bu nesne değerli.
2 concerner geçerli olmak◊Cette règle vaut pour tous. — Bu kural herkes için geçerli
3 değmek◊Le voyage vaut la peine. — Bu yolculuğu yapmaya değer.
4 il vaut mieux yeğ olmak◊Il vaut mieux attendre. — Beklemek yeğdir.
◊Il vaut mieux que je parte. — Gitmem daha iyi.
5 faire valoir kabul ettirmekIIv tvaloir qqch à qqn birine bir şey getirmek◊Cela lui a valu des critiques. — Bu durum ona eleştiriler getirdi.
-
8 teuer
etw \teuer kaufen/verkaufen bir şeyi pahalı almak/satmak;wie \teuer ist das? bu kaç para?;teurer werden pahalanmak, pahalılaşmak;etw kommt jdn \teuer zu stehen bir şey birine pahalıya oturmak [o mal olmak]mein \teuerer Freund değerli dostum -
9 камень
taş* * *м, врзtaş; kaya ( большой)драгоце́нный ка́мень — değerli taş
ка́мни в по́чках — мед. böbrek taşı
••держа́ть ка́мень за па́зухой против кого-л. — birine garezi olmak
ка́мня на ка́мне не оста́вить (разрушить) — taş üstünde taş bırakmamak
-
10 rock
n. cebelitarık kalesi, cebelitarık dağı————————n. kaya, kaya parçası, taş, elmas, lolipop, para, dolar, sıkıntı, belâ, değerli taş, dert————————v. sallamak, sallanmak, sallayarak uyutmak, sarsmak, şok etmek, zorlaştırmak, sarsılmak, şok olmak, rock yapmak (dans), ırgalamak* * *1. salla (v.) 2. kaya (n.)* * *I [rok] noun1) ((a large lump or mass of) the solid parts of the surface of the Earth: The ship struck a rock and sank; the rocks on the seashore; He built his house on solid rock.) kaya2) (a large stone: The climber was killed by a falling rock.) kaya parçası3) (a type of hard sweet made in sticks: a stick of Edinburgh rock.) çubuklu akide şekeri•- rockery- rocky
- rockiness
- rock-bottom
- rock-garden
- rock-plant
- on the rocks II [rok] verb1) (to (cause to) swing gently backwards and forwards or from side to side: The mother rocked the cradle; This cradle rocks.) salla(n)mak2) (to swing (a baby) gently in one's arms to comfort it or make it sleep.) sallamak3) (to shake or move violently: The earthquake rocked the building.) sars(ıl)mak, salla(n)mak•- rocker- rocky
- rockiness
- rocking-chair
- rocking-horse
- off one's rocker III [rok]((also rock music) music or songs with a strong, heavy beat and usually a simple melody: She likes rock; ( also adjective) a rock band.) rok müziği -
11 wert
wert adj değer;… wert sein … değerinde olmak;das ist es (mir) nicht wert (bence) buna değmez;die Mühe (einen Versuch) wert zahmete (denemeye) değer;nichts wert değersiz, fam para etmez;viel wert çok değerli;sehenswert gör(ül)meye değer
См. также в других словарях:
üstün olmak (veya gelmek) — 1) benzerlerinden daha yüksek düzeyde olmak Aşk, hayatın bütün zevklerine üstün gelen ruhani bir varlıktır. A. Ş. Hisar 2) bir kimseden veya bir şeyden daha yüksek, daha değerli olmak Aliço nun bir gömlek üstün olduğu iyice belirlenmiştir. S.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
taşı toprağı altın olmak — 1) arazisi çok değerli olmak 2) her türlü zenginliğe, olanağa, fırsata sahip olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
revaçta olmak — değerli, üstün veya geçerli olmak Sakal ve bıyığın revaçta olduğu bir dönemden geçmedik değil! H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayaklar baş, başlar ayak olmak — değersiz kimseler başa geçip değerli kimseler ise en geride bırakılmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağırlığınca altın değmek — çok değerli olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağzının kaşığı (kalıbı veya lokması) olmamak — 1) (bir şey birinin) bir şey bir kimsenin uğraşabileceği konulardan olmamak 2) (bir şey birinin) bir şey, bir kimsenin sözünü edemeyeceği kadar değerli olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
adam içine karışmak — değerli bir topluluğa girmek, kendisine değer verilir olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağırlık — is., ğı 1) Ağır olma durumu Yükün ağırlığı. Taşın ağırlığı. 2) Değerli olma durumu Hediyenin ağırlığı. 3) Ağırbaşlılık Çocuğa yıllar geçtikçe bir ağırlık geldi. 4) Tehlikeli olma durumu 5) Sıkıcı, bunaltıcı, iç karartıcı durum Havanın ağırlığı.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkarmak — den 1) Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak Cebinden maroken kaplı bir defter çıkardı. Ö. Seyfettin 2) i Sonunu getirmek Bu para ile ayı çıkarırız. 3) i Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek 4) i Bulmak, ortaya koymak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaynamak — nsz 1) Bir sıvı, sıcaklığı belli bir dereceyi bulduğunda buhar durumuna geçerek fokurdamak Su, 100 °C de kaynar. 2) Yiyecek, içecek pişmek, haşlanmak Doktorun sade kaynamış kahvesini söylemesini bekledi ve garson gider gitmez konuştu. T. Buğra 3) … Çağatay Osmanlı Sözlük
bozulmak — nsz 1) Bozma işine konu olmak Pazarlık bozulur, nişan bozulur, makine bozulur, mal bozulur. B. Felek 2) Yiyecek kokmak, yenilemeyecek duruma gelmek, ekşimek Et bozulmuş. 3) Dağılmak, bozguna uğramak Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez den… … Çağatay Osmanlı Sözlük